|
|
AlmanyaÂ'da politik tiyatronun bir altbaÅŸlığı olarak alınabilecek Belgesel TiyatroÂ'nun öncülerinden ve teorisyenlerinden biri olan Peter Weiss, bu kitapta, 1937-44 yılları arasındaki antifaÅŸit direniÅŸi ve bu direniÅŸin içinde yer alan gerçek kiÅŸilerin öykülerini anlatıyor.
Direnmenin EstetiÄŸi, kitaba ruhunu veren HeraklesÂ'in kimliÄŸinde James JoyceÂ'un UlyssesÂ'i karşısında...
TADIMLIK
Çevirmenlerin Önsözü
Bazı metinler çevrilmeden önce de ünleriyle bir ülkeye gelebilirler. Direnmenin EstetiÄŸi bu metinlerden olmadı. AlmanyaÂ'da üç cildi 1975-1981 yılları arasındaki süreçte yayınlanan ve daha baÅŸlangıçta sol entelektüel ve siyasal çevrelerin kült kitabı haline gelen bu devasa metin, tüm giriftliÄŸine ve yoÄŸunluÄŸuna karşın AlmanyaÂ'da çoksatarlardan oldu, ayrıca işçiler arasında da coÅŸkuyla karşılandı ve okuma grupları oluÅŸturuldu. EleÅŸtirmen çevrelerinin, gündelik siyaset yapıyor kaygısıyla baÅŸlarda soÄŸuk durduÄŸu, ama zaman içerisinde kendine özgü yazınsal deÄŸeri genel kabul görmeye baÅŸlayan bu Â'romanÂ', gündelik siyasetin içinden vizyon içeren bir kültür-sanat tarihi ve bir edebiyat alanı yaratıyor. Peter WeissÂ'ın ikinci yurdu olan İsveçÂ'te, ayrıca baÅŸta Fransa olmak üzere daha birçok ülkede büyük yankı bulan Direnmenin EstetiÄŸi ilginç bir biçimde Anglosakson dünyada güçlü bir ilgi görmedi. İngilizcede üzerine kitaplar olmasına karşın kitabın tamamının İngilizceye çevirisi (bazı giriÅŸimler varolsa da) hâlâ yayınlanmamıştır. Metni, angaje bir yazarın bir siyasal söylemi (Â'söylemÂ' kavramını, dünya algılayışının, dünya görüşünün kendini metinleÅŸtirmesi anlamında kullanıyoruz) olarak okuduÄŸu anlaşılan Anglosakson edebiyat çevrelerinin ilgisizliÄŸi belki de metnin TürkiyeÂ'ye bugüne kadar girmemesinde önemli rol oynamıştır. Metnin Türkçede nasıl karşılanacağını, ilgi görüp görmeyeceÄŸini kestirmekte zorlansak da öneminden ve zenginleÅŸtirici etkisinden kuÅŸkumuz yok. ÇaÄŸdaÅŸ Alman yazarlardan ve önemsenen edebiyat eleÅŸtirmenlerinden Walter Jens, Peter WeissÂ'ın bu kitabını devlerin arenasına, kitaba ruhunu veren figür olan HeraklesÂ'in kimliÄŸinde James JoyceÂ'un UlyssesÂ'inin karşısına çıkarır. Kitabın çevirmenleri olarak biz de bu kütlesel metnin tarihsel ağırlığını sürekli hissettik. İngilizcede sadece birinci cildi yayınlanmış olan, bazı Batı dillerinde bile çevirisi bulunmayan bugüne kadar sadece 7 dile çevrilen kitabı sekizinci dil olarak Türkçeye çevirmek buradaki sorumluluk duygusunu artırıyor.
Direnmenin EstetiÄŸi, solun tarihsel yeriyle hesaplaÅŸan sosyalist bir yazarın gözünden BatıÂ'nın kültür tarihi olarak deÄŸerlendirilebilecek; temaları ve yapısı bakımından derinlikli ve yoÄŸun bir belge/roman. AlmanyaÂ'da politik tiyatronun bir alt baÅŸlığı olarak alınabilecek Belgesel Tiyatronun öncülerinden ve teorisyenlerinden biri olan Peter WeissÂ'ın bu romanı, 1937-1944 arasındaki antifaÅŸist direniÅŸi ve bu direniÅŸin içinde yer alan gerçek kiÅŸilerin öykülerini/yaÅŸantılarını merkez alarak, isimsiz bir Ben anlatıcının (sınıf bilincine sahip aydın bir işçinin) bakış açısıyla, tarihi, Antik YunanÂ'dan bu yana sanat ve siyaset düzlemlerinde yeniden kuran bir metin. DireniÅŸ ve sınıfsal mücadele motifi çerçevesinde solun tarihinin (yazarının sözleriyle Â'sosyalizm adına yapılmış hatalarÂ'ın) ve sanatın toplumsal iÅŸlevinin sorgulanması, metinde iç içe geçen iki temel düzlem. Roman, metin kiÅŸilerinin öyküleriyle sınırlı kalmayıp sanat ve siyaset tarihinin de temel sorunlarını, karakterlerin perspektifinden yansıtarak gündeme getiriyor. Bu bakımdan tarihsel/toplumsal gerçeklik, metne, karakterleri dolayımlı olarak belirleyen bulanık bir fon gibi deÄŸil, doÄŸrudan doÄŸruya entelektüel bir tartışmanın konusu olarak giriyor. Böylece okur, anlatılan dönemin ürünü olan pek çok siyasi ve sanatsal duruÅŸun ve bu duruÅŸların yarattığı tartışma ortamının tanığı oluyor. Peter WeissÂ'ın metin kiÅŸileri, iki düzlem üzerinden, yani siyaset ve sanat üzerinden dünyayı ve kendilerini anlamaya çalışmaktadır. Ancak birbirinden kopmaz bir bütün olarak beliren, ama birbirlerine indirgenemedikleri için birbirleriyle çeliÅŸen siyaset ve sanat, sadece dünyayı anlamanın araçları deÄŸil, aynı zamanda dönüştürmenin de araçlarıdır onlara göre. Metin kiÅŸileri bu anlama ve dönüştürme amacıyla hareket ederken kendileri de ucu açık bir süreç içinde belli tarihsel duraklardan geçmektedir.
Direnmenin Estetiği gerçekliğin verilerinden yararlandığı için belgesel ve tarihsel, yazarının gerçek yaşamına göndermeleri olduğu için otobiyografik, metne giren parçaları kendine özgü bir biçimde yorumladığı ve birleştirdiği için kurmaca, metinde belirsiz bir imkân olarak yansıyan bir kurtuluş fikri bıraktığı için ütopik, yandaşı olduğu dünya görüşü karşısında eleştirel olduğu için yeniden kurucu, kullandığı farklı anlatım biçimleriyle hem belgesel-gerçekçi hem gerçeküstücü, Batı kültürünün siyasi tarihi ve sanat tarihiyle metinler üzerinden tartıştığı için metinlerarası ve kültür birikimini yeniden yorumladığı için ufuk açıcı özellikler taşıyan çokkatmanlı bir derya metin.
Kaynağını tarihsel gerçeklikten alan roman, gerçekliÄŸi aÅŸan metinlerarası ya da söylemlerarası bir yapı kuruyor; gerçekliÄŸi (daha doÄŸrusu gerçekliÄŸi temsil iddiası içeren belli anlatıları), bir yandan yansıtıyor ama öte yandan onları kendine özgü bir biçimde yan yana, karşı karşıya getirmekle gerçekliÄŸi yeniden üretiyor. Böyle olunca romanın Â'hakikatiÂ', bir hakikat vaaz etmesinde deÄŸil, söylemler ve karşı söylemlerin diyalektiÄŸinden doÄŸan görecelikte beliriyor. Kurulan bu yapının içinde de söylemlerin geçerlilik talepleri sorunsallaÅŸtırılıyor. Romanın merkezini, gerçekliÄŸin tarihsel algılanma biçimleri, çeÅŸitli söylemler, anlatılar ve onların arasındaki kurgulanmış iliÅŸkiler oluÅŸturuyor.
Direnmenin EstetiÄŸiÂ'nin dünyası, sol söylemin içindeki söylemlerle, kurumlaÅŸmış sol iktidarın ve yeni bir dil arayan, dolayısıyla henüz kurumlaÅŸmamış, belirsizliklere açık sol muhalefetin diliyle örülü. Bu açıdan romanın dili, kendisini oluÅŸturan önkoÅŸullar ve kendisinin kurduÄŸu olası dünyalar, gönderme alanları ve amaçları açısından genel olarak gerçekliÄŸi kuran pratiÄŸin bir parçası. Roman bizim okumamızda (bazı yorumların tersine) sol dünya görüşünün ajitasyonu olmaktan çok uzak, çok perspektifli açık bir yapı sunuyor. Taraf olma, Peter WeissÂ'da ilkesel ve bilinçli bir seçim olmakla birlikte, Â'ortodoksÂ' bir nitelik veya son sözü söyleme kaygısı taşımıyor; tersine, çizdiÄŸi çerçevenin içinde tartışmacı ve eleÅŸtirel bir özellik kazanıyor. Çok bildik bir sözcük olan ve kitaba ismini veren Â'direnmeÂ' (Widerstand) bilinmezleÅŸtiriliyor, bir sorgulama konusu haline getiriliyor. Bu nedenle olsa gerek, yazar kitabın içinde Â'WiderstandÂ' sözcüğünü bir daha kullanmıyor. Bir dizi yakın anlamlı sözcüğü kullanırken direnme sözcüğünü kullanmaktan kaçınması, ifade ve dil arayışının bir göstergesi, insani bir olgu olarak Â'direnmeÂ'nin dokusunu kavrama çabası olsa gerek.
Çevirmenler olarak kitabın başında bu tür düşüncelere yer vermemiz belli bir okuma biçimini koÅŸullamak amacını taşımıyor. Elbette her okuma süreci metinlerin anlamını kendine göre yeniden kurar ve her okur metne kendine özgü, bireysel alımlama biçimleriyle yaklaÅŸacağı için metni kendi yaÅŸam dünyasında konumlandırır. Biz çevirmenler olarak bireysel okur perspektiflerinin önünü kesmeden, metni TürkiyeÂ'nin kültür ve edebiyat baÄŸlamı açısından yeniden düşünmeye çalıştık. Metnin kütleselliÄŸinin getirdiÄŸi okuma zorluÄŸunun yanısıra Batı kültür dünyasının yoÄŸunlaÅŸmış bilgisi, yerel tarihsel ve mekânsal bilginin yoÄŸunluÄŸu, Batı (ve Alman) edebiyat geleneÄŸi içinde özel bir efekt oluÅŸturan anlatım biçiminin/biçimlerinin örtülülüğü gibi noktalar, bu metin Türkçede (ve TürkiyeÂ'de) ne yönde okur beklentileriyle buluÅŸur sorusunu ister istemez sorduruyor; ve bize de sordurdu. Aslında temel soru, bu metnin AlmanyaÂ'da oluÅŸumundan 25 yıl sonra Türkçeye çevrilmesinin gereÄŸinin ve anlamının sorgulamasıdır. KuÅŸkusuz her metin ve onun her çevirisi, çevrildiÄŸi dilde ve çevrildiÄŸi kültürel dünyada belli karşılıklar bulacaktır; ve bunların ne olması gerektiÄŸini belirlemek bir çevirmen görevi olmadığı gibi, bir metnin çevirisinin okurda yarattığı etkileri izlemek isteÄŸi de boÅŸunadır. Bununla birlikte edebi iletiÅŸimin gerçekleÅŸmesinde çevirmen de kaçınılmaz olarak anlam kurucu aktörler arasında yer aldığı için, metindeki kapalılıklara, metnin olası okunma-yorumlanma biçimlerine iliÅŸkin verilecek çeviri kararları Türkçede Direnmenin EstetiÄŸiÂ'nin ÅŸekillenmesinin bir parçasıdır.
Metni Türkçeye çevirme kararı çok rahat verilmedi. Bu metni Türkçeye neden çevirmediÄŸimiz sorusu bir Alman akademisyen dostumuzdan, siyaset felsefecisi Prof. Dr. Wolfgang BialasÂ'tan geldi. Metnin gücü ve Alman edebiyatı içindeki ağırlığı metni çevirmemiz için yeterli bir gerekçe deÄŸildi, tersine tam da bu ağırlık yüzünden kitabı çevirme düşüncesine, Türkçede bu metnin çevirisinin iyi bir karşılık bulup bulmayacağı ve çevirinin güçlüklerinin üstesinden nasıl geleceÄŸimiz konularına daha temkinli yaklaÅŸtık. Romanı bir çeviri projesi olarak Yapı Kredi YayınlarıÂ'na sunmadan önce metne çevirmen gözüyle baktığımız uzun bir süreçten geçtik. Bu nedenle temel kaygımız, yukarıda sonuçlarını özetlemeye çalıştığımız gibi, bir metin analizi yapmaktan; Direnmenin EstetiÄŸiÂ'ni, üretildiÄŸi ortamda konumlandırmaktan ibaret deÄŸildi doÄŸal olarak. Çevirmen olarak asıl derdimiz çevireceÄŸimiz metni kendi kültür ortamımızla iliÅŸkilendirmekti. Çünkü metnin burada konumlandırılması çeviri kararlarımızı ister istemez etkileyecekti. Bu metnin çevirmenleri olarak bizi hem TürkiyeÂ'deki alımlama koÅŸulları, hem de genelde çevirilerden beklentiler (çeviri normları da diyebiliriz) yönlendirdi.
Romanın anlam ve alımlanmasına iliÅŸkin soruları iki düzlemde, konu-dil (romanın malzemesi) ve anlatı-dil (romanın anlatım stratejisi) düzleminde ele aldık. Konu-dile iliÅŸkin ortaya atılan sorular, Direnmenin EstetiÄŸiÂ'nin konularının bizim kültür dünyamızda yer alıp almadığına, alıyorsa okur çevreleriyle ne türden bir iliÅŸki kurabileceÄŸine yanıt ararken, öncelikle üzerinde durduÄŸumuz nokta anlatı-dile iliÅŸkin sorulardı; Direnmenin EstetiÄŸiÂ'nin konuları ele alış biçiminin Türkçe edebiyatla iliÅŸkisini nasıl anlamak gerekiyordu, baÅŸka bir deyiÅŸle bu ele alış biçimi bizim edebiyat geleneklerimizde/alışkanlıklarımızda karşılık bulabilecek, baÅŸka metinlerle eklemlenebilecek miydi. Ama bir o kadar önemli olan soru, konu-dil açısından vardı; yani metnin konu ettiÄŸi sorun alanları ve dünya gerçekliÄŸi bakımından fazlasıyla uzak bir metinle mi karşı karşıyaydık. Metnin ayrıntısına ve izleÄŸine yönelik gözlemlerimizde, TürkiyeÂ'nin tarihsel olarak verili kültür ve edebiyat ortamının, Direnmenin EstetiÄŸi ile okur arasında bir iletiÅŸimin kurulması için çeÅŸitli bakımlardan elveriÅŸli olduÄŸu sonucuna vardık. Romanın, bütün karmaşıklığına karşın, ne konu-dili ne de anlatı-dili açısından TürkiyeÂ'nin kültürel ortamında boÅŸlukta sallanan bir metin olmadığı düşüncesindeyiz. Metin buradaki okura da bir bakıma son derece tanış sorunları ve söylem biçimleri sunarken, örneÄŸi görülmemiÅŸ boyutta bir tarihsel yeniden okuma, bir hesaplaÅŸma içermesiyle Â'yabancıÂ' duruyor. Â'BilineniÂ' yeniden düşünmeye çağırıyor, büyük bir sabırla ve tüm patikaları katederek; gerçek mekânların adeta gerçek zaman-mekânlı betimlenmesinden küresel bir bakışa çıkış çabası; böylesi bir hesaplaÅŸmanın zihinsel yükünü taşımaya çağıran bir metin var karşımızda.
Peter Weiss, sol idealleri terk etmemiş biri olmasına ve güçlü angajmanına karşın yüzeysellikten alabildiğine uzak bir ressam-tiyatrocu-edebiyatçı düşünür. Bu romanda da solu tarihsel, siyasal ve insani açılardan anlamaya, anlamlandırmaya yönelik inanılmaz boyutta bir enerji sergiliyor. Direnmenin Estetiği hem sol içi gelişmeleri büyüteç altına almaya, hem de solun insanlık tarihi içindeki yerini ve insanın, tüm zamanlarda varolmuş olan mücadele yanını nasıl temsil ettiğini araştırmaya dönük, zihni zenginleştiren ve kültür ve sanat tarihini yeniden okuyan anıtsal bir yapıt.
Romanın blok anlatımı içinde karşımıza çıkan sayısız perspektifin ve perspektif katmanlarının iç içe geçmesinin yarattığı giriftliÄŸin, dahası, metnin çok geniÅŸ soluklu anlatımından dolayı çok geniÅŸ bir alana yayılan baÄŸdaşıklık öğelerinin özgün metin okurunu zorladığını, çeviri okurunu daha da fazla zorlama potansiyeline sahip olduÄŸunu gözden kaçırmamamız gerekiyordu. Metnin gönderme yaptığı temel sorunlar ve kavramlar da TürkiyeÂ'de çevirinin potansiyel okurunun yabancısı olmamakla birlikte bu açıdan da tam bir bilgi ve düzey simetrisinden söz edilemez. Bu durumlarda bir can simidi olan dipnot bizim de yararlandığımız bir araç oldu; ama dipnota olabildiÄŸince çok bilgi ikmali yapmak amacıyla deÄŸil, metnin bütünsel okunmasına katkısı olduÄŸu ölçüde ve özel önem atfettiÄŸimiz noktalarda baÅŸvurduk; metnin izlenebilirliÄŸini saÄŸlamak için, okumayı ayrıca zorlaÅŸtırabilen dipnotlara baÅŸvurmak yerine, baÄŸlantı noktaları olabildiÄŸince açık bir dil kullanmaya çalıştık. Çevirmen olarak, metnin kendiliÄŸinden konuÅŸmasını ne kadar umup ummayacağımız, nerelerde ve hangi saiklerle, metnin sesini güçlendirmemizin uygun olacağına karar verirken de müdahaleci deÄŸil kolaylaÅŸtırıcı olmaya çalıştık. Ortaya çıkan çeviri için, yerelleÅŸtirici olmayan ama metni kendi kültürel alanımızla iliÅŸkilendirmeyi amaçlayan bir çeviri diyebiliriz. Çevirideki genel çizgimizi ifade etmek için biraz sloganlaÅŸtırarak söylersek, ne iletiÅŸimi tıkayan bir Â'kaynak odaklılığaÂ', ne de metnin estetik özelliklerini indirgeyen bir Â'erek odaklılığaÂ' yönelmedik. Â'EksiksizÂ' çeviriyle Â'anlaşılırÂ' çeviri genellikle karşıt etkenler gibi algılanır ve her somut çevirinin bu skala üzerinde belli bir yerde karar kıldığı düşünülür. Bizim için önemli olan metnin inceliklerini verirken anlaşılırlığı da gözetmekti, bunun da bir denge ve tutarlılık sorunu olduÄŸunu düşünmekteyiz. Elinizdeki metin bir çeviri ürünü olarak bu tür bir arayışı sergilemektedir.
Metnin iki çevirmenli olmasının ilkesel bir nedeni yok; ama belli aralıklarla edebiyat ve düşünce dünyasına ait kitapları çevirmemize karşın ikimizin de birinci işi çeviri yapmak olmadığı için, böyle yoğun ve hacimli bir işin altına tek başımıza girme cesaretini gösteremedik. Çevirmenlik yaşamımızın kuşkusuz köşe taşı olacak bu çalışmanın altına girerken ve sorunlarıyla boğuşurken açıkçası birbirimizden cesaret aldık. Elbette iki çevirmen olarak aynı metin üzerinde çalışmamızın beraberinde getireceği bazı ek zorluklar da olacaktı. Ama çalışma sürecimiz ve işbölümümüz, bu zorlukları algılanmayacak düzeye indirdi diyebiliriz.
Çeviri sürecimizle ilgili önemli bir iki ayrıntıyı burada dile getirmek isteriz. Metnin çevirisinde ne bölümleri paylaşarak işbölümü yapma yoluna gittik, ne de belli işleri sadece birimiz diğerlerini sadece öteki yapmış oldu. Bu işte emeğimizi esirgemediğimizi, bu sayede de yer yer birbirinin içine girecek işler yapacak şekilde çalıştığımızı söyleyebiliriz. Sözgelimi belli yerlerin ilk çevirisini paylaştık, sonra karşılıklı olarak birbirimizin metnini gözden geçirdik. Ama bir bütün olarak metnin son hali tek elden çıktı. Çalışmanın bu aşaması da bir redaksiyon çalışmasından çok (çevirmen-redaktör dengelerinin gözetildiği, çeviriye sınırlı ölçüde müdahaleye dönük tipik bir redaksiyondan çok), çevirinin bütünselliği ve anlatım incelikleri açısından olgunlaşmasını amaçlayan ve her türlü düzenlemeye yetkili bir işlem olarak gerçekleşti.
Tüm bu süreçte metnin bizim açımızdan ÅŸeffaflaÅŸmasına ve Türkiye ortamında konuÅŸmamıza katkıda bulunan ön tartışmalarımız özellikle önemliydi. Metni sadece kendi aramızda deÄŸil, bu çeviri projesinin ortaya çıkmasında yeri olan, TürkiyeÂ'nin önde gelen çevirmenlerinden, dostumuz ve hocamız Veysel AtaymanÂ'la, bu metnin Türkçede yayınlanmasını heyecanla bekleyen arkadaÅŸlarımızdan Attila GeridönmezÂ'le birçok bakımdan tartıştık. Türkçede içerik ve anlatım biçimi açısından metnin çeÅŸitli zorlukları karşısında nasıl kararlar almamız gerektiÄŸini deneme çevirileri üzerinde baÅŸtan belirlemeye çalıştık. Bu sayede de redaksiyon çalışması köklü deÄŸiÅŸiklikler yapmadan geliÅŸti.
Çeviriyi yayınevine teslim ettikten sonra yayına hazırlama çalışmasını üstlenen Nafer ErmiÅŸ ve Fahri GüllüoÄŸluÂ'nun metnin akıcılığına katkılarını anmalıyız. İki çevirmen olarak yürüttüğümüz ortak ve karşılıklı denetimli çalışmaya karşın, dışardan bir gözün, çeviri metin okura sunulmadan önce metni baÅŸtan sona gözden geçirmesine, bir bakıma Â'pilot okumaÂ' yapmasına ihtiyaç çok açık. Çalışmanın bu aÅŸaması da yapıcı iÅŸbirliÄŸi içinde ve ürüne katkıda bulunacak biçimde gerçekleÅŸti.
İki çevirmen olarak çalışmamız bu iÅŸte bize cesaret vermekle kalmayıp, çeviriden aldığımız keyfi de artırdı, dahası çeviri kararlarımıza güvenimizin artmasını saÄŸladı. Aynı zamanda çeviribilim alanında akademisyen tarafımızın olması nedeniyle, gerek kendi çeviri deneyimlerimizi, gerekse gözlemlediÄŸimiz çeviri sorunlarını üniversitedeki birlikteliÄŸimizde sıklıkla tartışmamıza karşın, bu çeviri iÅŸinde gösterdiÄŸimiz çeviri tutumlarımızda karşılıklı olarak ulaÅŸtığımız uyumun derecesi bizi de ÅŸaşırttı. Bu çalışmanın bizim kendi çeviri deneyimimizde ve TürkiyeÂ'de çeviri sorunlarına bakışımız açısından yeni bir yeri olduÄŸundan kuÅŸkumuz yok.
Çevirisi 5 yıldan fazla bir sürece yayılan bu zorlu metni Türkçede sunarken anlamlı bir iÅŸ yaptığımız umudunu ve metnin zenginliÄŸini geniÅŸ bir çevreyle paylaÅŸma heyecanını taşıyoruz. Kültürün ve sanatın ayrıcalıklı sınıfların ve kiÅŸilerin tekelinden kurtarılıp insanlığın ortak mirası haline getirilmesinin, özgürleÅŸme mücadelesinin de asli unsuru olduÄŸuna inanan Peter WeissÂ'ın bu ütopyasına bizim çevirimiz de kendi hayalleriyle katılıyor.
Çağlar Tanyeri, Turgay Kurultay
(Tanýtým bülteninden)
Bu kitaba video yüklemek ister misiniz?
Bu kategorinin çok satanlarý
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
Bu kategorinin ilgi görenleri
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
Bu kitabý alanlar bunlarý da aldý
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |