Nüvesini masum bir günlük oluşturmuş bu romanın. Nelly Arcan yirmili yaşlarının başında Montreal'de fahişelik yaptığı sıralarda yaşadığı duygusal çalkantıları; kendi geçmişi, kişisel tarihi ve kadınlığı üzerine düşüncelerini yazarken, günlüğünün sayfalarından yükselen umarsızlık ve öfke dolu çığlığının günün birinde kendisine edebiyat dünyasının kapılarını açacağından habersizdi elbette. İçinde hem arkaik hem de rahatsız edici birşeyler barındıran bir hazzın ve mahremiyetiyle utanç veren bir yıkımın çığlığıydı bu. Arcan'ın hayata uyanışının evrelerini, yıllara yayılan bir "cehenneme iniş" sürecini bir monolog, bir iç dökme şeklinde anlattığı Fahişe Fransa'da yayımlandığında o bildik, yavan "edebiyat mı, değil mi, özyaşam ne denli edebiyat olabilir" tartışmasını bir kez daha gündeme getirdi. Öyle ya, yaşanmış deneyim, edebiyat olabilir miydi? Öyleyse herkesin hayatı romandı. Fahişe her ne kadar gerçekçi bir roman, bir otobiyografi, itiraf, tanıklık olarak sunulsa da, Nelly Arcan "edebi bir tarafgirliğin ve nefretin estetiğinin" kendisini zaman zaman gerçeklikten uzaklaştırdığını söylüyor. Zira o, katışıksız kurmacaya ne de katışıksız otobiyografiye inanıyor.
21. yüzyılın başında kadın erkek ilişkilerine dair radikal bir kitap.
Stanley Péan, Librairie Pantoute