En gençleri olan Leila, kan dökmekten hapse düşmüş. Öfkeli ve asi çocuk görüntüsünün altında umulmadık derecede güçlü ve akıllı. Orta yaşlı Juna, komplo kurmakla suçlanmış, oysa onun tek bildiği, bilgisayar dili ve insan dili arasında köprüler kurmak. Yaşlı Gracienne Ana ise korkunç bir suçu itiraf ederek hapse girmiş, oysa itiraf ettiği suç kendisinden kat kat büyük.
Çevreleri dört duvar, açlık, korku, işkence ve umutsuzlukla sarılı bu üç kadın, kendi hikâyelerini anlatarak güvenmeyi öğreniyorlar. Yaklaşan fırtınayla birlikte arkadaşlıkları da gelişiyor, en son ve en umutlu düşünce, kasırgayla iç içe geçiyor: İsyan. Hatta isyan, kadın dostluğunu ve adalet isteğini öfkeyle süsleyen lezzetli bir yemek tarifine dönüşüyor.
Bir yandan da, dışarıda pek de özgür olmadıklarını fark ediyorlar, çünkü kendilerini özgür sanırken sınırları kapatılan adalar, dünyaya egemen güçlerin fakir ülkeleri işgal edip bombalamalarını sağlayacak silah teknolojisi üretim fabrikaları ve gelişmiş devletlerin başka tezgâhlarıyla çevrelenmiş aslında.
İsyan, John Berger'ın, "Sözcüklerin yıkıcı gücünü anlatan nefis bir roman," dediği ve kahramanlarının önce hayatta kalarak, sonra dans ederek, lanetler okuyarak, başkaldırarak, yenilmelerine rağmen 'isyan' düşüncesinden vazgeçmeyerek kadere kafa tutup, yok olmayı reddedenleri anlatıyor.