Guatemala'da doktorlukta uzmanlık yapmayı kendi içindeki iki Ben'e, Sosyalist Ben ile Gezgin Ben'e ihanet olarak görmesi; Mexico City'de kendisine tıpatıp benzediğini düşündüğü Kübalı devrimci Fidel Castro'yla tanışması, Carletto (Karl Marx) ile Federicuccio'nun (Friedrich Engels) sadık bir okuyucusuna dönüşmesi, zengin kurumlarda çalışan burjuva evliliği yapmış bir çiftten ziyade bir balinayla daha çok ortak noktası olduğunu itiraf etmesi, komünist ahlakının insana heyecan veren o "Biz"i hissettirebilecek en güzel şey olduğunu savunması, hayatının ilk yirmi beş yılına üç büyük eylem çizgisinin damgasını vurması: bilime duyduğu ilgi, tuhaf gezginlerle çıktığı yolculuklar ve gerçek bir devrimde yer alma isteği...
Dolayısıyla bu kitap, ünlü arkeolojik yerleri gezmek üzere yola çıkan bir genç adamın adım adım nasıl siyasal bir eylemciye dönüştüğünü anlatmakta, okura bir devrimcinin doğuşunun ipuçlarını vermektedir...
"Ben ne İsa'yım ne de insansever, anne;
İsa'nın tam tersiyim ve insanseverlikle de alakam yok...
Elimin altındaki silahlarla inandığım şeyler için kavga veririm
ve haça gerilmeme veya başka bir şeye izin vermek
yerine karşımdakini yere sermeye çalışırım."